1992 yılında başlayan bir hikaye bu…
Önce radyo…
Sonra gece yayıncılığı… İzmir’in ilk radyo gece programı.
Dinleyicilere sordum: ”Programın adı ne olsun?” diye..
”Gece Vardiyası” dediler…
Hikaye işte böyle başladı…
Gecelere sığdırdığım şarkılar, paylaştığım dizeler, içimden dökülenler.
O günleri en güzel sevgili @atakantwt anlatmış:
”Oksijen, Gece Vardiyası, İmge’nin İsimsiz Programı, Dee-Jay Mr Excellent, Abraxas, Keşif, ve daha niceleri…
Öcal abinin akşam baskınları, Canan ablanın baklava servisleri, Günay hocanın artikülasyon dersleri, Maksude ablanın “çocuklar” diyen heyecanlı sesi, hiç bitmeyen teknik problemler, radyoda sabahlamalar…
Yayın arası boyoz ve yumurta, ay başında maaşı EKO’ya bırakmalar, teras partileri,…
Dostluklar, arkadaşlıklar, radyolar kapatıldığında Alsancak stadında siyah pelerinler ile “RADYOMU İSTİYORUM” protestosu…
…20’li yaşlarını bir Rock Star gibi yaşayanların hayatı öğrendiği ve hala unutamadığı günler…”
İzmir’de geceleri radyo dinlenen her dört evin üçünde Gece Vardiyası’nı paylaşarak devam ettik hep beraber…
Kocaman bir 5 yıl. Yaşananları öyle birkaç satırda anlatmaya imkan yok.
Zordur gece yayını, yıpratır insanı, uykusuzluk yorar, duygularla yüzleşerek yaşamak yorar.
Hayatın daha çok yoracağını kestiremezsin tabii; zaman gelir, hayalini kurduğun diğer meslek ”haydi” der; ”zamanı geldi” der, biraz ara veriyorum diye kandırırsın kendini, potunu kapatırsın mikrofonun.
O ”biraz ara” ”uzun bir ara” olur sonra….
Potu kapattım ve bir film yapım şirketi kurdum, adını tahmin edin:
Evet, bildiniz: Gece Vardiyası…
Reklam filmleri, imaj filmleri, tanıtım filmleri, tv programları, belgesel derken yirmi yıl geçti aradan.
Son programımda ”yakında buluşmak üzere” diyerek veda etmiştim mikrofona ve şarkılara…
O ”yakın” , ”25 yıl” oldu.
Üstad Özdemir Asaf ne güzel söylemiş:
”Bekle dedi gitti ben beklemedim, o da gelmedi, ya
Ölüm gibi bi’ şey oldu ama ama ama, kimse ölmedi”
Ama özledim, çok özledim…
Sonra hayat bir sürpriz yaptı hepimize; bir salgın hastalık evlere kapattı hepimizi…
Yılların alışkanlığıdır; cuma gecelerim, yalnız başıma kafa dinleme gecelerim benim. Yani müzik ve edebiyat…
Tamam, kabul ; viski veya konyak da var.
Salgın hastalık döneminde yine bir cuma gecesi, yine üstad Özdemir Asaf’ın dizelerine takıldı gözlerim:
”Aşk ateşi yanar yanar söner mi?
Gönül yarası bir gün geçer mi?
Öyle sevdim içim dışım enerji
E dur bakalım, döner belki”
Döndüm…
Devir değişmişti, öyle eskisi gibi kocaman vericilere, büyük alt yapılara ihtiyaç yoktu artık bir yayın yapmak için.
Birkaç yazılım, basit bir websitesi derken , evimdeki çalışma masamı mütevazi bir stüdyo haline sokup, ”yeniden merhaba” dedim.
Sağolun, sizlerde ”ne iyi ettin geldiğine ” dediniz sanki hiç yıllar geçmemiş gibi.
Gazetelere bile düştük hep beraber:
Her Yaşın Frekansı ”Gece’nin Sesi”nde!
Sonrası her cuma 22:00 – 01:00 arası…
Müzik, edebiyat, iki kadeh. keyif, yürekten dökülenler paylaştıklarımız…
Devir teknoloji devri, bu çalan ne diye sormuyorsunuz pek artık, malum pat diye şarkının adını söyleyen yazılımlar var.
Ama kullandığım metinlerin hangi kitaplardan taştığını bulan bir aplikasyon yapılmadı daha.
Çok soran oldu, paylaşsana diyen oldu, kaybolup gitsinler, hakları eksik verilmiş olsun istemedim:
Bu sayfada; dilime kalbime yazılanları, okurken altını çizdiklerimi ve programda sizlerle paylaştığım metinleri bulacaksınız…
Bir de o metinlere yakıştırdığım şarkıların linklerini…
Yani daha çok ”meraklısına mırıldandıklarım” bu sayfa.
O halde başlayalım:
Çılgınlığa çok yakın bir beynin yarısını paylaşmaya hazır mısınız?
Hoşgeldiniz…
Ve ne iyi ettiğiniz geldiğinize…
Gece Vardiyası’nı sakın yalnız bırakmayın;
Göker
Goker Goktepe